4 Ocak günü yazdığım “Bildirilerin Çevirisi veya Bir Çeviri Bildirisi“nde belirttiğim yazılardan birini daha çevirmenin kıvancı içerisindeyim. Buyrunuz:

Endüstriyel Dünya’nın hükümetleri, sizi etten ve çelikten yapılma bıkkınlık veren devler; ben Siberuzay’dan geliyorum, Akıl’ın yeni evinden. Gelecek adına, geçmişe ait olan sizden, bizi yalnız bırakmanızı istiyorum. Bizim aramıza hoş gelmediniz. Toplandığımız yerde bir hükmünüz yok.

Bizim seçilmiş bir hükümetimiz yok, ne de istiyoruz, bu yüzden sizi özgürlükten daha yüce bir otorite olarak tanımıyorum. İnşa ettiğimiz evresnel sosyal uzayın, sizin bize uygulamaya çalıştığınız zulümden, doğası gereği, bağımsız olduğunu bildiriyorum. Ne bizi yönetmek için ahlaki bir hakkınız var ne de gerçekten korkmamızı gerektirecek bir infaz gücüne sahipsiniz.

Hükümetler adil güçlerini, hükmedilenin rızasından alırlar. Size yalvardığımız yok, rızamızı da almış değilsiniz. Sizi davet etmedik. Bizi de dünyamızı da bilmiyorsunuz. Siberuzay sizin sınırlarınız içerisinde yer almıyor. Sınırlarınızı -sanki sıradan bir inşaat projesiymiş gibi- inşa edebileceğinizi de düşünmeyin. Yapamazsınız. Bu, doğasının bir sonucu ve bizim kollektif çabamızla kendini büyütüyor.

Ne büyük ve gittikçe büyüyen ilişkimizde yer aldınız, ne de pazar yerimizin zenginliğini yarattınız. Kültürümüzü, etiğimizi, ve daha şimdiden topluluğumuza yaptırımlarınızla elde edemeyeceğiniz bir düzeni sağlayan saklı kodlarımızı bilmiyorsunuz.

Çözmeniz gerek sorunlarımız olduğunu iddia ediyorsunuz. Bu iddianızı, mıntıkalarımızı işgal etmek için bir bahane olarak kullanıyorsunuz. Bu sorunların çoğu mevcut değil. Gerçek anlaşmazlıklar olduğunda, yanlış bir şeyler olduğunda, bunları belirleyip kendi yollarımızla ele alıyoruz. Kendi Sosyal Sözleşmemizi oluşturuyoruz. Bizim yönetimimiz bizim dünyamızın koşullarına göre şekillenecek, sizinkine göre değil. Bizim dünyamız başka.

Siberuzay; iletişim ağımızın içinde sabit bir dalga gibi dizilmiş işlemler, ilişkiler ve düşüncenin kendisinden oluşur. Bizimki hem her yerde olan hem de hiçbir yerde olmayan bir dünya, ama bedenlerin yaşadığı bir yer değil.

Herkesin; ırk, ekonomik güç, askeri kuvvet veya doğum yerinden doğan ayrıcalık veya önyargı olmaksızın girebileceği bir dünya yaratıyoruz.

Herkesin; susmaya veya ayak uydurmaya mecbur bırakılmadan, ne kadar tekil olursa olsun, istediği her yerde kendi düşüncelerini ifade edebileceği bir dünya yaratıyoruz.

Sizin mülk, ifade, kimlik, hareket ve içerik ile iglili yasal kavramlarınız bize işlemiyor. Onların hepsi maddi varlık üzerine temellendirilmiş şeyler, ve burda hiç madde yok.

Bizim kimliklerimizin bir bedeni yok, bu yüzden, sizden farklı olarak, fiziki bir güçten emir alamayız. İnanıyoruz ki etik, aydınlanmış öz-çıkar ve kamu yararı sayesinde, yönetimimiz oluşacak. Kimliklerimiz, yargı alanlarınızın pek çoğuna dağılmış olabilir. Dünyamızın yapıtaşını oluşturan kültürlerin tanıyacağı tek kural “Altın Kural” olacaktır. Çözümlerimizi bu temel üzerinde kurabileceğimizi umuyoruz; ama sizin yürürlüğe koyduğunuz çözümleri kabul edemeyiz.

Bugün bir kanun yarattınız, Amerika Birleşik Devletleri’nde, kendi anayasasınıza karşı çıkan ve Jefferson, Washington, Mill, Madison, DeToqueville ve Brandeis‘in hayallerine hakaret niteliğindeki Telekomünikasyon Reform Yasası. Bu hayaller şimdi bizde yeniden hayat bulmalı.

Kendi çocuklarınızdan korkuyorsunuz, çünkü onlar sizin her zaman göçmen olacağınız bir dünyanın yerlileri. Korktuğunuz için, yüzleşmekten kaçındığınız ebeveynsel sorumluluklarınızı bürokrasilerinize emanet ediyorsunuz. Bizim dünyamızda, insanlığın tüm düşünceleri ve ifadeleri, en alçağından ilahi olanına kadar, ayrılmaz bütünün bir parçası, “bit”lerin küresel iletişimi.  Bizi boğan hava ile kanatların çırptığı havayı birbirinden ayıramayız.

Çin, Almanya, Fransa, Rusya, Singapur, Italya ve ABD’de, Siberuzayın cephelerinde gözcü kuleleri dikerek özgürlük virüsünü gözetiminiz altına almaya çalışıyorsunuz. Bu yayılmayı az bir süreliğine durdurabilir, ancak dijital medya ile örtülü bir dünyada işe yaramayacaklar.

Giderek eskiyen bilgi endüstrileriniz, Amerika ve başka yerlerde dünyanın her yerinde ifadey özgürlüğüne sahip olmaya çalışan kanunlar tasarlayarak kendilerini sürdürmeye çalışıyorlar. Bu kanunlar düşünceleri -dökme demirden daha soylu olmayan- başka bir endüstriyel ürün olarak ilan etmek istiyor. Bizim dünyamızda, insan aklının üretebileceği ne varsa, maliyet olmaksızın sonuz miktarda üretilebilir ve dağıtılabilir. Düşüncenin küresel yayılması artık fabrikalarınıza ihtiyaç duymuyor.

Bu gittikçe artan düşmanca ve sömürgeci önlemler bizi; uzak ve cahil güçlerin otoritesini reddetmek zorunda kalan, özgürlüğe düşkün ve kendi geleceğini belirlemek isteyen insanlar ile aynı konuma yerleştiriyor. Sanal benliklerimizi saltanata karşı bağışıklı hale getirmeliyiz, bedenlerimize hükmetmenize izin versek bile. Kendimizi gezegen boyunca dağıtacağız böylece kimse düşüncelerimizi tutuklayamayacak.

Siberuzayda aklın medeniyetini yaratacağız. Sizin hükümetlerinizin yarattığı dünyadan daha insancıl ve adil olabilir.

Davos, İsviçe
(Beylikdüzü, Türkiye)

8 Şubat 1996
(29 Ocak 2015)